Koroner Arter Hastalığı (Kalp Damar Tıkanıklığı)
Kalp Ameliyatı
Kalp ameliyatlarının nasıl olacağına karar verilmesi, kalp damarlarındaki daralmanın ve hastanın durumuna göre değişir. Bazıları için bypass ameliyatı, bazıları için de kalp ilaçları etkin bir çözüm olabiliyorken, bazılarında anjiyoplasti ile sorun çözülebilir.
Açık kalp ameliyatı olmak istemeyen hastaların çoğu bize anjiyoplasti ile stent takılıp takılmayacağını soruyor. Bunun kararı için mutlaka kişiye göre tedavi planlanmalıdır.
Koroner Arter Hastalığı Nedir?(Kalp Damar Tıkanıklığı)
Halk arasında kalp damar tıkanıklığı veya kalp damar hastalığı olarak da bilinen koroner arter hastalığı kalp damarlarının kolesterol plakları tarafından daraltılması veya tam tıkanması sonucu ortaya çıkan hastalığı tanımlamaktadır. Koroner arter hastalığına bağlı ölümler halen dünyada en sık ölüm nedenidir. Bu nedenle erken teşhis ve tedavisi oldukça önemlidir. İyi haber teknolojideki hızlı ilerlemeler sayesinde erken tanı ve tedavi imkanları artmakta ve bu sayede 2030‘lu yıllarda tüm ölüm nedenleri sıralamasında onkolojik ölümlerin arkasına ikinci sıraya gerilemesi beklenmektedir. Kötü haber hastalığın kanıtlanmış kesin bir tedavisi yoktur. En iyi ilaç tedavileri bile hastalığı ancak %1-2 geriletmektedir. Bypass veya stent gibi tedavilere rağmen ciddi oranlarda tıkanıklıklar tekrarlamakta ve çoğu hastada yapılan işlemler yaşam süresini uzatmamaktadır
Koroner arter hastalığını, teşhis ve tedavi süreçlerini anlamak ve kendimizi hastalıktan korumak veya zaten hastaysak uygulanan tedavilerin mantığını anlamak için öncelikle Koroner arter hastalığının 5N1K sına bakmak lazım. Koroner arter hastalığı nedir ne değildir? Ne zaman başlıyor? Vücudumuzda nerede oluyor? Neden başlıyor? Nasıl ilerliyor? Kimlerde oluyor.
Damar Tıkanıklığı Daha Çok Kimlerde Görülür?
Genel kabul daha anne karnındayken annemizin içtiği zararlı maddelerden (sigara, alkol, gazlı içecekler vs.), yediği zararlı gıdalardan, (doymuş yağlar, uygunsuz kızartmalar, fast- food gıdalar vs.) annenin gebelik süresindeki kan şekeri ve kan basıncı seviyeleri damar hasarını başlatmaktadır. 20’li yaşlara geldiğimizde toplumun yaklaşık %75-80’ninde kolesterol plaklarının ana çekirdeği köpük hücreleri damarlarımızda oluşmaktadır. Buna rağmen bir grup insan hastalıkla ilgili hiçbir sorun yaşamazken bir grup ise ömrünün sonuna kadar kalp krizi, kalp yetersizliği veya ani ölüm gibi hastalığa bağlı pek çok sonuçla boğuşmaktadır. Kolesterol yüksekliği çok ön plana çıkmakla birlikte kalp krizi geçiren hastaların sadece yarısında kolesterol yüksekliği mevcuttur.
Neden bazı insanlarda koroner arter hastalığının agresif seyrettiği pek çok bilimsel araştırmaya konu olmuştur. Bu noktada genetik faktörler dikkat çekicidir. Eğer ailenizde 60 yaş altında koroner arter hastalığı tanısı alan birinci derece yakınınız varsa bu çok güçlü bir risk faktörü kabul edilmektedir. Klinik tecrübemizde de gerçekten ailevi yatkınlığın ne derece önemli olduğunu gösteren 4 veya 5 kardeşin tamamında 60 yaş altında koroner arter hastalığı tespit ettiğimiz çok sayıda aile mevcuttur. Genetik yatkınlık hastalığın erken taraması için bir uyarıcı olması açısından bilinmesinde fayda olan önemli bir risk faktörüdür. Ancak hastalık çok sayıda faktörden etkilenmektedir. Bunun tipik örneği Japon toplumundan Amerika’ya göç eden Japon göçmenlerdir. Uzun yıllar sağlıklı yaşamaları ile bilinen ve ailesinde koroner arter hastalığı olmayan Japonlar Amerika’ya göçtükten sonra 2. Nesilde 40’lı yaşlarda erkenden kalp krizi geçirip ölen veya kalp damar tıkanıklığı teşhisiyle stentleme veya bypass işlemi geçiren çok sayıda Japonya ortalamasının çok çok üstünde rakamlar ortaya çıkmıştır. Bu kişiler incelendiğinde fastfood kültürüyle birlikte obezite kolesterol seviyelerinde tansiyon değerlerinde artış gibi pek çok faktör tespit edilmiştir. Ayrıca artmış diyabet sıklığı da dikkat çekicidir. Büyük şehirlerdeki yoğun yaşam stresi, asansörler ile metrolar/trafikte sıkışmış fiziksel aktivitenin durma noktasına geldiği ofis tarzı yaşamlar, üzerine eklenen sigara alkol sağlık beslenmeyle birlikte kaçınılmaz olarak koroner arter hastalığı ortaya çıkmaktadır.
Hastalığa Neden Olan Faktörler
Peki tüm hastalığı tetikleyen çevresel faktörler nasıl damar düzeyinde hasara sebep oluyor. 20 yaşımıza kadar çoğumuzun damarlarında oluşan kolesterol plakaları ilerlemeye devam ediyor. Kan kolesterolümüz yüksekse daha hızlı büyüyüp kap damarlarında kan akımını yavaş yavaş bozmaktadır. Kötü huylu kolesterol LDL dediğimiz en küçük kolesterol partikülleri damar duvarının iç tabakasını geçip damarın orta tabakasında çeşitli kimyasal reaksiyonlarla oksitlenmektedir. Oksitlenmiş LDL parçacıkları kolesterol plağının ortasında çoğalmakta plağı sorun çıkarmaya yırtılmaya yatkın hale getirmektedir. Sigara alkol doymuş yağlar kızartmalar artmış kan şekeri bu LDL parçacıkları üzerinden damar hasarını tetiklemektedir. İyi huylu kolesterol diye bilinen HDL ise serbest oksijen radikalleriyle oksitlenmiş LDL‘yi alıp karaciğere taşıyıp damar hasarına karşı kalbimizi korumaktadır. Bu yüzden HDL yi yükseltecek düzenli spor yapmak günlük bir avuç kabuklu kuruyemişlerden yemek (ceviz içi çiğ fındık/badem içi) kakao oranı yüksek bitter çikolatalardan düzenli küçük bir parça yemek ve obezite, sigara gibi HDL’yi azaltan faktörlerden uzak durmak damar hasarına karşı koruyucu olacaktır. Bazen de kan akımını hiç etkilemeyen bir küçük kolesterol plağı ani bir gerilmeyle yırtılır. Yırtılan plağın içerisindeki yağlı kısmın kanla temasıyla birlikte pıhtı oluşur ve saatler içerisinde hasta kalp krizi geçirebilir. Tansiyon hastalarında sıklıkla görülen bu mekanizmadır.
Hem ülkemizde hem dünyada coğrafik olarak koroner arter hastalığının sıklığı değişiklik göstermektedir. Örneğin Ege bölgesi epidemiyolojik çalışmalarda koroner arter hastalığının en az görüldüğü bölgemizken İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi en sık görüldüğü bölgelerimizdir. Bunda Ege bölgesindeki doğal yaşam tarzının bir parçası olan Akdeniz tipi diyet dediğimiz sebze meyve tüketiminin arttığı doymuş yağların azaltıldığı balık tüketiminin arttığı beslenme biçimine karşılık diğer bölgelerimizdeki hamur işi gıdaların ve yağlı siyah et tüketiminin artığı beslenme tarzı ve obezitenin olumsuz etkileri bölgesel epidemiyolojik farklılıklara sebep olmaktadır.
Kimler risk altında?
Koroner arter hastalığına dair yapılan gerek moleküler gerek epidemiyolojik çalışmalar göstermektedir ki nerede yaşarsak yaşayalım bazılarımız daha fazla risk altındadır. Bu nedenle poliklinik değerlendirmede yüksek riskli hastaların belirlenmesi çok önemlidir. Klinik pratikte en sık duyduğumuz soru “sigarada içmiyorum ama kalp damarlarım neden tıkandı?” sorusudur. Sigara kalp krizi sıklığını artırırken kalp krizi geçirme yaşını da akranlarına göre 10 yıl öne almaktadır ancak hastalık multifaktöriyeldir. Genetik, erkek cinsiyet, menopoz, yüksek kolesterol, diyabet, hipertansiyon, kronik böbrek hastalığı, alkol, obezite, uyku apnesi, hareketsiz yaşam tarzı, stres, mükemmeliyetçi titiz D-tipi kişilik yapısı, kan tahlillerinde markerleri yüksekliği ve daha pek çok risk faktörü mevcuttur. Eğer tüm risk faktörlerini tespit edemez ve sadece 1-2 sebebe odaklanırsak hastalığın ilerlemesini durduramayız. Çünkü koroner arter hastalığı bir kutu antibiyotik kullanılarak tedavi edilebilen bir bademcik enfeksiyonu değildir. Aksine daha dünyaya gelmeden başlayan tüm yaşam boyu süren ve kronik bir hastalıktır.
Kalp Damar Tıkanıklığı İçin Hangi Tanı Yöntemleri Kullanılır?
Bir hasta kardiyoloji polikliniğine başvurduğu zaman hastanın bireysel risk analizi yapılır. 40 yaş ve üzeri tüm riskli bireyler; EKG, EKO ve efor testi gibi testlerle taranır, kan kolesterol analizleri, kan şekeri, karaciğer ve böbrek testleri, ürik asit seviyeleri ölçülür gerekli hastalarda Hs-CRP, homosistein, Apo-A, Apo-B, Lipoprotein gibi ek kan testleri risk belirlemesinde istenir. Yapılan kardiyolojik testlerde bozukluk olanlar koroner anjiyografi işlemine alınır. Tetkikler normal olsa bile riskli hastalarda çok kesitli tomografik kalp anjiyosu ve nükleer tıpta kalp sintigrafi vb. ileri incelemeler gerekebilir. Çünkü hastalığın teşhisinde EKO ve efor testlerinin duyarlılığı %60-70 civarındadır. Yani damar tıkanıklığı olan hastaların %30-40’ında bu testler normal çıkmaktadır. Bu nedenle yüksek riskli hastalarda daha ileri incelemeler önerilir.
Hastaların bu hastalığının sebeplerini iyice anlayıp risk faktörlerini düzeltmeye, sağlıklı yaşam ve beslenme önerilerine odaklanmaları tekrar gelişebilecek damarsal sorunları engelleyecektir. Sağlıklı bireylerin ise bir gün koroner arter hastası olabilirim düşüncesiyle değil hali hazırda zaten kalp hastasıyım bilinciyle yaşantısını ve kontrollerini sürdürmesi en sağlıklı olanıdır.